DİĞER
“Gelenek icat etme ve kültürel formları koruma noktasında zannedildiği kadar 'muhafazakâr' olmayan bu topluluk nasıl oluyor da sanat ve edebiyatta yüz yıldır aynı temanın etrafında dönüp durabiliyor? İcat ettiğimiz en temel geleneğin şiddet, çürümüşlük, yozlaşma ve linç kültürü (bu bir kültürse?) etrafında toplanması bize ne söylüyor?”
Proust’un Cumhuriyetin ilk döneminde gazetelerde alımlanışına dair örnekler: “Onun eserlerini okumak için insanın evvelâ sabırlı, sonra da mütehayyir olması lâzımdır. Daha ileri giderek –fazla da ileri gitmiş olmamakla beraber– diyebilirim ki, Marcel Proust’un eserlerini okuyup tadabilecek bir kari olmak, orta bir muharrir olmaktan daha güçtür.”
"Reşat Enis, az zamanda büyük işler başaran Cumhuriyet’in, tam da onuncu yılında, şehrin ve toplumun en görünmek istenmeyenlerini göstermeyi seçmiştir. Gece Konuştu bu açıdan son derece değerli bir metindir. Bireylerden ziyade kitlenin öyküsünü anlatır, duygusunu aksettirir. Belki de yazar bir öykü anlatmayı değil, bir his, bir tat bırakmayı istemiştir."
“Yeşil Gece edebiyat tarihi açısından ilginç bir karşılaşmayı roman kurgusuna dahil ediyor. 'Ben Neyim? Hikmet-i Maddiyyeye Müdafaa' metninin müellifi, başkarakterin dönüşümünü hızlandıran bir role sahip. Başlangıçta bir kurtarıcı, sonrasındaysa inkisarın kaynağına dönüşen bu kişi romanda adı geçmeyen, ancak karakterde yarattığı etkiyle romanın seyrini değiştiren Ahmet Mithat Efendi.”
"Reşat Nuri’den bana kalan birkaç düşünce var. Bunlardan birincisi toplumun içine gömülü olan ve her an hortlamaya hazır olan cellatlık kültürü. Ki bu kültür siyasal kırılma anlarında aniden ortaya çıkıyor ve hayatın aslında ta kendisi olan gri zeminleri öldürüyor..."
"Koçunyan elbette Ahmet Midhat’ı anıyor. Onun nasıl vefat ettiğini anlatıyor, 70 yaşındaki yazarın son günlerini tasvir edip derin üzüntüsünü ifade ediyor. Dikkat çekici bir hürmet ve apaçık bir hayranlıkla yapıyor bunu. Öte yandan yazının diğer bölümünde Midhat Efendi’yle karşılaştırarak Osmanlı Ermenilerininin kültürel-edebi üretimini eleştiriyor. Bu bağlamda yazının hem başlığı ve açılış cümlesi olan ifade manidar: Gerçekten büyük adam var mı bizde?”
Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler vesilesiyle Erol Üyepazarcı ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümü: Popüler romanlar yazıldıkları dönemin aynası sayılabilir mi? Neden bazı eserler yazıldıkları dönemde çok popülerken zamanla tamamen unutulur? Uyarlama ile intihal birbirinden nasıl ayrılır? Popüler bir roman eleştirel olabilir mi? Yoksa “kanon” anlayışımızda bir yanlışlık mı var? Popüler edebiyatta kadın okurların ve kadın yazarların rolü…
Gönüllü karantina günlerinde eve kapanmışken, hem yaptığı seyahatler hem de seyahatin kendisi hakkında düşüneduran Osman Tümay, eskiden uzak diyarlarda gezer ya da İstanbul sokaklarında gezinirken çekmiş olduğu fotoğraflar eşliğinde, edebiyatın içinde, seyahatnamelerin arasında dolaşıyor…
Recaizade Mahmut Ekrem'in Saime adlı romanı, Koç Üniversitesi Yayınları'nın Tefrika dizisinden yayımlandı. Reyhan Tutumu ve Ali Serdar ilk kez yayımlanan Saime'ye eleştirel bir önsöz yazdı. O metni K24 okurları için yayınlıyoruz
Yerlilik ve millîlik bizden olanları belirleyip bu tanımı genişletmek yerine, “biz” tanımını mümkün olduğu kadar daraltıp birtakım sınırlar çizmek için kullanılıyor.
Modern edebiyatın başlangıcına dair şecerelerin vazgeçilmezi Namık Kemal, yeni bir edebiyatın başlangıcını meşrulaştırmak için öncelikle zemini hiçleştirir. Ancak yabancı bir edebiyatı model alarak yeni bir edebiyat başlatmak nasıl meşrulaştırılacaktır?
Döneminde göz ardı edilen Aylak Adam romanının zaman içerisinde edebiyat gündemimize geri dönüşünü nasıl değerlendirmeli? Bir kitap ya da yazar nasıl “doğru” anlaşılır? “Biliyordu; anlamazlardı” diye biten bir romanı “doğru” anlamak nasıl mümkün olur...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.